17 Ocak 2012 Salı

Aslı'nın Köşesi


Hayatın gerçekleri çocukları yormasın

ASLI GÜR

İletişim Yayınları’ndan çıkan Ördek, Ölüm ve Lale kitabından geçen ay yine bu köşede bahsetmiştim. Wolf Erlbruch’un kaleme aldığı kitabın Kürtçe ve Türkçe yayınlanmasını olumlu bir gelişme olarak değerlendirmiş ancak ölüm kavramının kitapta çok sert bir dille anlatılmasını eleştirmiştim…
Bu ay ise yine çocuk kitaplarında ölüm, hastalık gibi zor kavramların ya da hayatın olumsuz yanlarının anlatılmasını eleştirmeye devam edeceğim. Ancak bu kez farklı bir kitapla.
Yine İletişim Yayınları’ndan çıkan ve Şebnem İşigüzel’in yazdığı Annem, Kargalar ve Ben adlı kitap da çocuklara hayatın dikenli yanlarını anlatan eserlerden biri. Kitapta çocuk olmanın ve büyümeye çalışmanın sıkıcılığı, sadece hayal kurmanın güzel olduğu anlatılıyor. Annesi hastalanan küçük bir kızın gözüyle anlatılan bu kitapta ölüm gerçeğinin yanı sıra babaanne ve hala figürlerinin de olumsuz yansıtılması çok hoşuma gitmeyen durumlardan biri.
Geçen ay yine Star Kitap’ta Şebnem İşigüzel ile yapılan bir röportaja da yer vermiştik. İşigüzel kitabını anlatırken şöyle söylüyordu: “Çocuklar için kitaplarda, filmlerde dikensiz gül bahçesi yaratılıyor. Onları hayatın gerçekleriyle tanıştırmadan büyütmek... Benim kalemimim dikenleri var. Çocuklar için bile olsa dikensiz gül bahçesi vaad edemiyorum. Tek gerçeğim çocukları çok sevmem.”

                                                                                               Çocuk ruhu incitilmemeli
Elbette çocuklara sadece tabiri caizse ‘lay lay lom’ bir hayat anlatılmamalı kitaplarda. Bu durum onları ileriki yaşamlarında darmadağın hale getirebilir, çocukluklarında kurdukları bambaşka, tozpembe hayal dünyasıyla yüzleştiklerinde hayata düşman olabilirler. Ama hayatın sert yönlerini ya da bizim tabirimizle gerçeklerini anlatırken de yazar kaleminin belli bir ayarı olmalı. Dikensiz gül bahçesi vaad etmezken onların ruhlarını da incitmemeli. Hele ki ölüm, hastalık gibi bir konu söz konusuysa... Pek çok pedagog çocuklara özellikle bu tür soyut kavramların 10–12 yaşlarından sonraki dönemlerde anlatılmasını öneriyor. Bu durumda daha erken dönemde bu tür kavramlarla karşılaşan çocuklar hem kafa karışıklığı yaşayabilir hem de omuzlarına binen ağır yükü taşımakta zorlanabilirler.
Çocuklar belli bir yaştan itibaren hayatın zor yanlarını deneyimleyecek elbette, bundan kaçış yok. Ancak bu durum çocuk edebiyatı aracılığıyla yapılacaksa onların ayaklarının yere daha sağlam bastığı bir dönemde yapılmalı. Aksi takdirde çocuk ruhunda oluşacak en ufak bir zarar onların geleceğini büyük ölçüde etkileyecektir. Elbette bu yazdıklarım sadece benim görüşüm, katılıp katılmamak size kalmış!

0 yorum:

Yorum Gönder