Hayatın gerçekleri
çocukları yormasın
ASLI GÜR
İletişim Yayınları’ndan çıkan Ördek, Ölüm ve Lale kitabından geçen ay yine bu köşede
bahsetmiştim. Wolf Erlbruch’un kaleme aldığı kitabın Kürtçe ve Türkçe
yayınlanmasını olumlu bir gelişme olarak değerlendirmiş ancak ölüm kavramının
kitapta çok sert bir dille anlatılmasını eleştirmiştim…
Bu ay ise yine çocuk kitaplarında ölüm, hastalık gibi zor
kavramların ya da hayatın olumsuz yanlarının anlatılmasını eleştirmeye devam
edeceğim. Ancak bu kez farklı bir kitapla.
Yine
İletişim Yayınları’ndan çıkan ve Şebnem İşigüzel’in yazdığı Annem, Kargalar ve Ben adlı kitap da
çocuklara hayatın dikenli yanlarını anlatan eserlerden biri. Kitapta çocuk
olmanın ve büyümeye çalışmanın sıkıcılığı, sadece hayal kurmanın güzel olduğu
anlatılıyor. Annesi hastalanan küçük bir kızın gözüyle anlatılan bu kitapta
ölüm gerçeğinin yanı sıra babaanne ve hala figürlerinin de olumsuz yansıtılması
çok hoşuma gitmeyen durumlardan biri.
Geçen
ay yine Star Kitap’ta Şebnem İşigüzel ile yapılan bir röportaja da yer
vermiştik. İşigüzel kitabını anlatırken şöyle söylüyordu: “Çocuklar için
kitaplarda, filmlerde dikensiz gül bahçesi yaratılıyor. Onları hayatın
gerçekleriyle tanıştırmadan büyütmek... Benim kalemimim dikenleri var. Çocuklar
için bile olsa dikensiz gül bahçesi vaad edemiyorum. Tek gerçeğim çocukları çok
sevmem.”
Çocuk ruhu incitilmemeli
Elbette
çocuklara sadece tabiri caizse ‘lay lay lom’ bir hayat anlatılmamalı
kitaplarda. Bu durum onları ileriki yaşamlarında darmadağın hale getirebilir,
çocukluklarında kurdukları bambaşka, tozpembe hayal dünyasıyla yüzleştiklerinde
hayata düşman olabilirler. Ama hayatın sert yönlerini ya da bizim tabirimizle
gerçeklerini anlatırken de yazar kaleminin belli bir ayarı olmalı. Dikensiz gül
bahçesi vaad etmezken onların ruhlarını da incitmemeli. Hele ki ölüm, hastalık
gibi bir konu söz konusuysa... Pek çok pedagog çocuklara özellikle bu tür soyut
kavramların 10–12 yaşlarından sonraki dönemlerde anlatılmasını öneriyor. Bu
durumda daha erken dönemde bu tür kavramlarla karşılaşan çocuklar hem kafa
karışıklığı yaşayabilir hem de omuzlarına binen ağır yükü taşımakta
zorlanabilirler.
Çocuklar
belli bir yaştan itibaren hayatın zor yanlarını deneyimleyecek elbette, bundan
kaçış yok. Ancak bu durum çocuk edebiyatı aracılığıyla yapılacaksa onların
ayaklarının yere daha sağlam bastığı bir dönemde yapılmalı. Aksi takdirde çocuk
ruhunda oluşacak en ufak bir zarar onların geleceğini büyük ölçüde
etkileyecektir. Elbette bu yazdıklarım sadece benim görüşüm, katılıp katılmamak
size kalmış!
0 yorum:
Yorum Gönder