5 Aralık 2012 Çarşamba

ASLI'NIN KÖŞESİ


İnadım inat bir kızla tanışın: Lulu

ASLI GÜR

Şimdi hepimiz bir süreliğine çocukluğumuza dönelim. Kimimiz aksi, kimimiz eğlenceli, kimimiz muzip, inatçı ya da duygusal… Her birimiz farklı karakterlerde olduğumuz için olaylar ve isteklerimiz karşısında değişik tepkiler verdiğimiz oldu. Bir isteğimiz gerçekleşmediğinde yeri geldi mızmızlandık, yeri geldi ailemiz ‘olmaz’ dediğinde boyun eğip sesimizi çıkarmadık. Öyle ya hepimiz birbirimizden farklıydık…
Peki ya Lulu? Küt saçlı, muzur suratlı, cinfikirli olduğu yüzüne yansıyan Lulu… İnatçı mı inatçı, aksi mi aksi bir kız… Ya da belki şöyle demek daha doğru: Tam bir karın ağrısı! Canı bir şey istedi mi, karşı durmak imkansız. Gerekirse ampulleri patlatana dek ciyak ciyak bağırır, kendini yere atıp havaya tekmeler savurur, çırpınır durur. Sonunda da istediğini elde eder. Ta ki bir gün, doğum günü armağanı olarak bir dinozor isteyinceye kadar... Dediği dedik, huysuz mu huysuz bu kız çocuğuyla tanışmaya ne dersiniz? Haykitap’tan çıkan Lulu serisi, ele avuca sığmayan bir çocuğun deli dolu maceralarını anlatıyor. Lulu insanı kimi zaman gıcık ediyor ama sevdiriyor da kendini. Gün geliyor bir brontozor bulmak için ormana gidiyor, gün geliyor istediğini elde etmek için para kazanmaya karar veriyor. Hayvanlarla mücadele ederken, kendisinin tam zıttı bir oğlanla uğraşırken bir de yazar araya girmez mi! Sevgili yazarımız Judith Viorst durmadan öyküyü kesip hınzırca yorum yapıyor, huysuzluklarıyla Lulu’yu aratmıyor. Calcedott Onur Ödüllü illüstratör Lane Smith’in resimleriyse bu mizah dolu maceralara ayrı bir renk katıyor.
Lulu dizisinin ilk kitabı Lulu ve Bronzotor’da, aksi kız doğum günü armağanı olarak bir brontozor istiyor. Brontozor, aslında bir tür dinozor. Anne babası “hayır” diyor ve Lulu brontozorunu bulmak için zorlu bir yolculuğa çıkıyor…
Serinin ikinci kitabı Lulu Köpek Gezdiriyor’da ise Lulu yine imkansızı istiyor. Ama bu kez armut piş ağzıma düş yok. Çünkü amacına ulaşmak için para biriktirmek zorunda. Lulu bir işin ucundan tutmaya karar veriyor fakat mahallede yapabileceği bütün işleri, kusursuzluk timsali Fleischman üstlenmiş bile. Lulu’ya kala kala tek iş kalıyor: Komşuların köpeklerini gezdirmek...
Her iki kitabı okurken kendi çocukluğuma döndüm ben de. Yaramaz değildim ama dediğim dedik bir çocuk olduğmu kesindi! Bu yüzden ailemi bezdirdiğim de çok oldu. O yüzden Lulu’yu kendime çok yakın hissettim. Her iki kitabı da kahkahalarla okudum. Dolayısıyla seriyi saoece minikler okumalı demek yanlış olur. Bu seride yetişkinler de kendi çocukluğundan ya da çocuğundan bir parça bulcağı kesin!

Joke van Leeuwen Röportaj


Hayal gücüm ayaklarını gerçeğe basar ama kanatları da var
Röportaj: ASLI GÜR

31. İstanbul Kitap Fuarı’nın bu yılki konuk ülkesi Hollanda. Fuarın ilk dört günü açık kalacak Uluslararası Salon kapsamında Hollanda’dan yayınevlerinin katılımıyla bir dizi etkinlikler gerçekleştirilecek. Fuarda bu kapsamda çocuk edebiyatı alanında Hollandalı şair-yazar Joke van Leeuwen da konuk olacak. Türkiye’de Hayykitap’tan çıkan ve birbirinden renkli kahramanlarıyla temposu hiç düşmeyen absürt, esprili Cik! adlı kitabıyla tanınan yazar 20 Kasım’da çocuklarla buluşacak. Aynı zamanda yeni kitabı Babam Çalılığa Dönüşünce’yi de fuarda tanıtan yazar Minik Okur için konuştu.

31. İstanbul Kitap Fuarı’na konuk olacaksınız. Ne hissediyorsunuz?
Bu benim Türkiye’ye ilk gelişim ve çok heyecanlıyım, çünkü daha önce Türkiye’ye gelmiş olanlardan çok olumlu şeyler duydum. Yaşadığım yer olan Antwerp’de Türk kökenli pek çok kişi var. Onların dükkanlarına uğruyoruz. Yoğurt ve kırmızıbiber mükemmel oluyor. Ayrıca Türk kökenli Hollandalı şarkıcı Esra Dalfidan’la birlikte bir müzikal de yazdık.

Kitaplarınıza Türkiye’deki çocukların gösterdiği ilgiden memnun musunuz?
Evet, elbette. Hikayelerimin başka ülkelerden insanlara ulaşabilmesi ve bir hikayeyi paylaşarak buluşmak harika bir şey.

Türkiye’de Cik! adlı kitabınızla tanınıyorsunuz. Nasıl tepkiler aldınız şimdiye kadar?
Cik! çok sayıda dile çevrildi, tiyatroya ve sinemaya uyarlandı. Hem yetişkinlerden hem çocuklardan duyduğuma göre bu hikaye ya onları çok duygulandırmış ya da içindeki mizahi öğeleri çok sevmişler. Hindistan’da filmi izleyen yaklaşık bin çocukla birlikteydim ve tepkilerini görmek çok güzeldi.

Cik! adlı kitabınızda insanlar ve hayvanlar arasındaki farklılıklara değiniyorsunuz. Neden bu farkı çocuklara hissettirmek istediniz?
Aslında yolu Minik Kiş’le kesişen herkes, onda özlemini duyduğu şeyi görmek istiyor ama o sadece kendisi. Kuşları çok seven Warre, Minik Kiş’in içinde bir kuş görüyor. Bir çocuk isteyen Tine ise onu insan olarak görüyor.

Olaylara farklı açıdan bakarım

Türkiye ve dünyada yayımlanan çocuk kitaplarında özellikle hayvan temalı yayınlar öne çıkıyor. Çocuklara bir konuyu hayvanlar aracılığıyla anlatmak daha mı kolay sizce?
Benim için Minik Kiş kanatları olan bir insan, antik kültürlerdeki öykülerde rastladığımız karakterler gibi. Benim öykülerimde asla konuşan hayvanlar olmaz. Bu, onun içindeki özgürlüğün görsel bir simgesi. Her zaman mesaj vermek için değil, beni ilgilendiren şeylerle ilgili yazarım. Benim için okurun öyküden zevk alması ve bir anlam çıkarması önemlidir. Okurların hikayeyi sürükleyici buldukları için okumaya devam ettiklerini umarım. Hem şaşırsınlar hem de onlara tanıdık gelsin isterim…

Yayınlarınızda kendi hayatınızdan da ilham alır mısınız?
Hayal gücüm ayaklarını gerçeğe basar ama kanatları da vardır. On üç yaşındayken Brüksel’e taşınınca, ‘normal’ olanın değişebileceğini fark ettim. Diyelim Hollanda’da tipik Hollandalı özellikler ve protestanlık normalken, başka bir yerde ‘normal’ tamamen farklı olabiliyordu. Olaylara farklı açılardan bakmayı severim.

Kitapları pek çok dile çevrilmiş biri olarak tüm dünyada çocuk edebiyatının gelişimini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Dünya çapında çocuk edebiyatıyla ilgili konuşacak kadar çok şey bildiğimi düşünmüyorum. Ama iyi çocuk edebiyatını teşvik eden kuruluşlar olduğu için çok mutluyum. Duyguyla yazılmış, hoş bir dili ve derdi olan, sadece ticari amaçlar için üretilmemiş kitaplar var artık. Bu güzel bir gelişme.

Türkiye’deki yayınları ve çocuk edebiyatını takip ediyor musunuz?
Ben daha çok yetişkin edebiyatını biliyorum. Mesela Murat Tuncel Türkiye ve Hollanda edebiyatı arasında köprü gibidir. Hollandalı ya da Flaman olup Türk kökenlere sahip yazarlar da var. Bir de bazı yazarların çocuk kitapları Hollandacaya çevrildi; Hidayet Karakuş ve Sevim Ak gibi.

Ailem evinde göçmen konuk etmiş

Babam Çalılığa Dönüşünce adlı kitabınız da fuarda çocuklarla buluşuyor. Biraz yeni kitabınızı anlatır mısınız?
Bu kitapta, babasıyla birlikte yaşadığı ülkede savaş olduğu için annesinin ülkesine gitmek zorunda kalan bir kız var. Ağır bir konu ama hafifletici öğelerle anlattım. Mesela kız, benim uydurduğum bir dili öğrenmek zorunda kalıyor ve kendi ordusunu kumanda edemeyen bir kumandanla karşılaşıyor. Adam “İleri, marş!” yerine, “Sizin için sakıncası yoksa yürümeye başlasak,” gibi laflar ediyor. Bir ilkokul öğretmeninden e-posta almıştım, bu konunun çocuklar için çok ağır olabileceğini düşünmüş önce, ama sonra sınıfta kitabı okuduğunda çocuklarla bu konuda ve hatta ülkemizdeki göçmenler hakkında çok güzel sohbet etmişler…
Bu kitabı yazdım çünkü benim ailem, ninelerim, dedelerim, annem, babam hep evlerinde ya da köylerinde göçmen konuk etmiş.

Bir çocuğun gözünden savaşı işlediniz kitabınızda. Dünyanın düzen değiştikçe çocukların gündemi de savaşa mı yöneliyor sizce?
Umarım böyle olmaz. Bunu önlemenin bazı yolları var: İnsanları önyargısız dinlemek, çocukları ciddiye almak ve hayattaki önemli şeylerle ilgili konuşmak. Filozof Peter Sloterdijk bizim de aynen çocuklar gibi şu soruyu sormaya cesaret etmemiz gerektiğini söylüyor: Ama bu niye böyle?

Savaşı ve savaşın getirdiklerini de yine absürd bir komediye çeviriyorsunuz kitapta. Savaşı eğlenceli dille anlatmak zor oldu mu sizin için?
Hayır, çünkü bu benim tarzım. Ayrıca Bosnalı arkadaşlarımdan mizahın insanı güçlendirdiğini duymuştum, güçsüzün gücü gibi. Her şeylerini kaybetmiş olmalarına rağmen çok gülmüştük. Ama zaten bizim ülkemizde yeni bir hayat buldular. Calvino “hafif düşünmekten” bahseder. Hafif bir şekilde yazmak, anlamsız ya da önemsiz şeyler yazmak demek değildir.

Fadime Uslu Röportaj


BANA ÇOCUKLAR İLHAM VERDİ 
Röportaj: Aslı Gür

Yazar Fadime Uslu son zamanlarda Günışığı Kitaplığı’ndan çıkan kitabı Çat Kapı Dayım ile minik kalplere uzanıyor. Sanat Tarihi Bölümü’nden mezun olduktan sonra Dokuz Eylül Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde sınıf öğretmenliği eğitimi alan ve öğretmenlik dışında editörlük, yayın yönetmenliğini görevini de üstlenen Uslu’nun Büyük Kızlar Ağlamaz, Sokağın Kuyruğu adlı kitapları da var. GölgedeYaşamak adlı öykü dosyası ise 2011 Yunus Nadi Öykü Ödülü’ne değer görüldü. Son kitabı Çat Kapı Dayım’da bir çocuğun yazma tutkusunu öyküleştiren Fadime Uslu ile konuştum…


Sınıf öğretmenliği eğitimi aldınız. Yazarlığa başlamanız nasıl oldu?
Sınıf öğretmenliğini seçmemdeki en büyük neden çocuklara duyduğum hayranlık, içimdeki çocuğun sözlerine duyduğum saygı oldu. Başka alanlarda da çalıştım ama hepsi, beni çocuklara eşlik etmenin yoluna çıkardı. Öğretmenlik sevgiyle yaptığım işim, mesleğim. Yazarlığımsa hayatım… Blaise Cendrars’ın sözleri geliyor aklıma: “Yazarlığım bir meslek değildir; yaşamak bir meslek değildir,” diyor ozan.  Kendimi bildim bileli iyi bir okur olmaya çalıştım. Yazıyla ilişkim de aşağı yukarı Çat Kapı Dayım’ın karakteri Şeyma’nın yaşlarında sözcüklerin büyüsüne kapılmamla başladı.

Çocuklarla ilişkiniz nasıldır peki?
Yetişkinlerle olduğu gibi; açık, samimi ve içten. Edebiyata çocuk kitaplarıyla adım atmadım.  Eleştiri yazıları, öyküler yazdım önce. Çocuk edebiyatıyla sadece okur olarak ilgiliydim. Açıkça söylemeliyim, çocuklar için yazmaya başta cesaret edememiştim. Ama bana ilham veren yine çocuklardı.

Edebiyatta çocuk kitapları alanında yazmak bir yazar için nasıl bir duygu?
Ötekiler gibi heyecan verici. Çat Kapı Dayım’ın yazılma sürecinde Şeyma gibi içim kıpır kıpırdı.

Çocuk edebiyatı alanının özel bir incelik ve özen gösterilmesi gerektiğini düşünüyor musunuz?
Her metin incelik ve özeni hak eder, hem yazarından hem de okurundan. Çocuklar için verimlenen eserler daha fazla dikkat, özen gerektiriyor. Çat Kapı Dayım çok keyifli, titiz bir çalışmanın sonunda yayımlandı. Bu eserin üzerine kocaman harflerle adımın yazdığına bakmayın, editörüm Müren Beykan’ın keskin gözü Çat Kapı Dayım’a olağanüstü güzellikler kattı. Çocuk kitaplarında edebiyatın mayası yazarla birlikte editörün estetik bakışıyla, uzmanlığıyla yoğruluyor.

Sergide kitaba dokunmanın havası başkaydı

31. İstanbul Kitap Fuarı’nın teması çocuk ve gençlik edebiyatı… Sizin bir etkinliğiniz olacak mı?
22 Kasım Perşembe günü Çat Kapı Dayım’la ilgili bir söyleşim ve Günışığı Kitaplığı standında imzam olacak.

Fuarda çocuk ve gençlik edebiyatı temasının işlenmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Her şeyden önemlisi bu tema edebiyat cephesinin dikkatini çocuk ve gençlik edebiyatına çekiyor. Daha ne olsun...

Özellikle çocuklar için kitap fuarları sizce neden önemli?
Çocukluğumun şehri Adana’da istasyonun hemen önünde kitap sergileri açılırdı. Kitapçılara, kütüphaneye her zaman giderdim ama o sergilerde kitaba dokunmanın bile havası başkaydı.  Tahta masalarda, raflarda büyükler için yazılmış kitapların sayısı daha çoktu, onları okuyabilmek için sabırsızlanırdım. O zamanlar kitaplarını çok sevdiğim yazarlarla tanışabilmeyi düşünemezdim. Öylesine uzak gelirdi. Şimdi çocuklar kocaman bir panayırda, şenlik alanında yüzlerce, binlerce kitapla iç içe olacak. Yazarlarla tanışıp söyleşi yapacak. Bu buluşmalardaki paylaşımlar yazarları da çocukları da etkiliyor elbette. 


Çocuklar kitabımı okurken mutlu olsun

Son kitabınız Çat Kapı Dayım… Kitabınızda bir çocuğun yazma tutkusunu öyküleştiriyorsunuz. Şeyma dayısından ilham alıyor. Her çocuğun hayatında böyle bir rol model olduğunu düşünüyor musunuz?
Sadece çocukların mı, yetişkinlerin de davranışlarını bilerek ya da bilmeyerek etkileyen modeller var çevrelerinde. Bu kitapta tek bir misyonum varsa o da çocukların okurken mutlu olması, yazının hazzını, lezzetini tadabilmeleri…

Türkiye’de çocuk edebiyatının gelişmesi, çocukların daha çok okuması için sizce neler yapılmalı?
Ülkemizde çocukların, çocuk edebiyatının türlü türlü sorunları olduğunu görüyorum. Çocukların üzerinde pek konuşulmayan çok ama çok büyük sorunlarla boğuştuklarını görüyorum. Onların sorunlarının altından kalkmak için verdikleri mücadele karşında etkili, kalıcı çözümler üretemediğimizi biliyorum. Yetişkinler çevrelerine dikkatle baktığında görecek. Kimileri için bir lüks, kimileri için sadece bir hikaye, kimileri için popüler karakterlerin çıkartma sayfaları, kimileri için bir eğitim aracı kitap. Bunun sorumlusu da yetişkinler. Çocuk kitaplarını yazın sanatının bir uzantısı hatta kaynağı olarak bilen, hissedenlerin alanı genişledikçe çocuk edebiyatının da hareket alanı genişleyecektir kanımca. Çocuk ve okuma kültüründe değişime ihtiyaç duyuyoruz. Anne ve babaların çocuklarıyla kitap okumaları; kitabı paylaşımlarının, ilişkilerinin bir parçası yapmaları çocukları doğallıkla okumaya yöneltecektir. Kitaplarla zengin bir evde, kütüphanelerin kullanıldığı ortamlarda okuma oranı kendiliğinden artacaktır.

21 Mayıs 2012 Pazartesi

Betül Tarıman Röportaj

Kakaolu dondurma şiir olursa…

Çocuklar şiirlerle tanışmaya ne dersiniz? Yıllardır çocuk edebiyatı alanında birbirinden güzel eserler sunan Betül Tarıman Elim Sende, Elma Dersem Çık gibi şiir kitaplarıyla yeni nesli farklı bir içerikle buluşturuyor.

ASLI GÜR

Çocuk şiirleri denince akla gelen ilk isimlerden biri Betül Tarıman. Beş yıldır çocuk edebiyatı alanında eserler sunan Tarıman, Elma Dersem Çık, Elim Sende, Rüyaya Kaçan Kuşlar, Gezgin Kaplumbağanın Düşleri adlı çocuk kitaplarıyla tanınıyor. Şimdilerde yeni çocuk öyküleri yazmaya devam eden Tarıman ile şiirlerini ve minikler için yazdığı hikayeleri konuştuk…

Çocuklar için yazma fikri nasıl ortaya çıktı?
Yaklaşık beş yıldır çocuk edebiyatıyla ilgileniyorum. Bir kız çocuğu annesiyim ve ayrıca öğretmenlik mesleğimde sürüyor. Tüm bunlar beni besliyor. Annelik özellikle hem güzel hem de zor bir uğraş. Yazarken kızımla, onun arkadaşlarıyla ilişkilerinden, öğrencilerimle paylaştıklarımdan etkilendim. Ama her şeyden önemlisi bunu bir yazar sorumluluğu olarak kabul ettim. Özellikle erkeklerin yazdığı şiir ve öykülerde eril söylemin olması beni rahatsız etti. Birazda bunun için yazdım. Yetişen yeni neslin cins ayrımcı öğeler içermeyen ürünler okumasını hangimiz istemeyiz ki… 

Miniklere yazmanın farkı ne oldu sizin için?
Çocuklar için yazmak zor. Yıllardır büyükler için yazarken birden çocukların anlayacağı dilde yazmaya başlıyorsunuz. İlk başlarda zorlandım. Fakat daha sonra arkası geldi ki üç çocuk şiir kitabı sahibi oldum. Çocukların onlar için yazdığım şiirleri okuduklarını bilmek beni mutlu ediyor. Şiir çok okuru olan bir yazın türü değil ama belki bu şekilde çocuklara şiiri sevdirebiliriz. Belki onlar da yazar, aralarından şairler çıkar. Kim bilir… 

Cinsiyet ayrımı yapmıyorum

Özellikle nelere dikkat ediyorsunuz?
Çocukları çok seviyorum. Tertemizler... Hayat henüz onları kirletmemiş. İyi yetişir, okumalar yaparlarsa bizler de geleceğe umutla bakabiliriz. Çocuklar için yazınca elbette daha dikkatli olmak gerekiyor. Eril söylemden kaçınmak, cins ayrımcı öğelere yer vermemek… Ama yıl 2012 ve çocuklar bizim çocukluğumuzdaki çocuklar değiller. Dolayısıyla çağı yakalamak gerekli. Çünkü okur, çocuk. Başka bir dünyası var ve bizler yazarken o dünyaya girmeliyiz. 

Dizelerinizde barışı ve sevgiye dikkat çekiyorsunuz. Neden?
Binlerce yıldan bu yana dünyanın savaş görmediği bir an yok nerdeyse. En fazla zararı çocuklar ve kadınlar görüyor. Bu nedenle ben de halkların kardeşliği düşüncesinden yola çıkarak, savaşsız bir dünya düşü kuruyorum. Şiir yazarken yaşadığım ortamdan da etkileniyorum. Gündelik yaşamdan damıttıklarım şiir olup çıkıyor. Sınav sistemi içinde bunalmış, kitap okumak, sinemaya gitmek isteyen bir çocuk şiirlerime konuk oluyor. Bu şiirleri yazarken onlarda merak duygusu uyandırmak istiyorum.

Çocuklarla ilgili şiir kitaplarına çok sık rastlamamamızın nedeni ne sizce?
Şiir, öykü ve roman kadar okur bulmuyor. Sanırım bizler zor bir işe baş koyduk. Umarım zamanla nitelikli ürünlerde sayı artar.

Atölye çalışması yapmak istiyorum

Sizin en sevdiğiniz şiir hangisi?
Kakaolu Dondurma adlı şiirimi çok seviyorum sanırım. Bu, zenci ve beyaz çocuk arasındaki dostluğu anlattığım bir şiir. İlk dizeleri şöyle: “Kıştan sonra yaz sıcağı ne güzel, / Güneş uzanıvermiş kumsala, / yanımda zenci arkadaşım. / Ne güzel! Yan yana gelince / İkimiz de benziyoruz / Kakaolu dondurmaya.

Çocuklardan nasıl tepkiler alıyorsunuz?
İnsanın çocuk okurlarının olduğunu bilmesi ne güzel. Gittiğim bazı imza günlerinde onlarla söyleşme imkânım oldu. Kendi elleri ile bana yaptıkları hediyeyi verenler ya da anı fotoğrafı çektirmek isteyenler… Güzel tepkiler alınca amacıma ulaşmış olduğumu görüp mutlu oluyorum. En büyük dileğim çocuklarla bir atölye çalışması yapmak.

Çocuk oyunlarıyla büyüdüm

Siz nasıl bir çocukluk yaşadınız?
Biz çocukluğunu çocuk gibi yaşayan nesildeniz. O sıralarda evde ne televizyon ne de bilgisayar vardı. Bunları hayal bile edemezdik. Sokakta sabahtan akşama kadar türlü oyunlar oynardık. Saklambaç, köşe kapmaca, çelik çomak gibi oyunların yanı sıra elim sende oynadığımız oyunlardandı. Akşamları radyo tiyatrosu dinlemek en büyük eğlencemizdi. Şimdi çocuklar sınav kaygısına düştüklerinden ne diledikleri gibi kitap okuyabiliyor ne de türlü oyunlar yaratabiliyorlar. Çocukluğumda oynadığımız oyunlardan biri kitabıma ad oldu. Yazdığım öykü ve şiirlerde çocukluğumdan beslendim. Çocukluğumuz bizim en büyük hazinemiz.   

Aslı'nın Köşesi (Nisan 2012)

Bu kitaplarda başrol kelebeklerin
Artemis Çocuk’tan çıkan her kitabı bayılarak okuyorum desem yeridir. Bu yaşımda ben bu kadar heyecanla çocuk kitaplarını okuyorsam minikleri tahmin bile edemiyorum. Renkli hatta kimi zaman simli, yaldızlı kapaklar, eğlenceli çizimler ve desenler Artemis Çocuk’ta sıkça rastladığımız özelliklerden…
Geçen ay yeni çıkanlar arasında yer alan Kelebek Çayırı-Pır Pır ve Sıcacık Bir Eğlence dizisi de onlardan biri. Kitapların mor, sarı, yeşil, pembe renkli kapakları, çiçekli, arılı ve tabii ki kelebekli kapakları var. Tüm bunlar minikleri cezbedecek özellikler. Aslında kitaplarda cinsiyet ayrımı yapılmasına karşıyım. Kelebek Çayırı serisi de kapakları, renkleri dolayısıyla başta kız çocuklarına hitap ediyor gibi görünse de aslında öyle değil. İçinde sıcacık öyküler var…

Kelebek ve tavşan yan yana
Seride altı kitap yer alıyor. Pırıltı’nın İlk Günü, Pırıltı’nın Dikenli Arkadaşı, Işıltı ve Hızlı Kanatları, Işıltı ve Çalışkan Arı, Amber’in Yarışma Heyecanı, Zıp Zıp ve Bebek Kelebek adlı bu kitapların yazarı ise Olivia Moss. Eğlenceli çizimler ise Sam Chaffey’e ait.
Birbirinden renkli kitaplar arasında gezinip duruyorum, ‘Hangisinden başlasam’ diye düşünürken sarı renkli Zıpzıp ve Bebek Kelebek’i okurken buluyorum kendimi. Her ne kadar minik kelebeklerin öyküsü üzerinden bir hikaye sürse de kitapta arı, tavşan, kirpi gibi hayvanlara da yer veriliyor. Belli ki hayvan sevgisi esas alınmış. Örneğin Zıpzıp ve Bebek Kelebek’te, Pırıltı uçarken tavşan yavrularını görüyor: “Pırıltı tavşanlardan birinin pembe burnunun üstüne nazikçe kondu ve ‘Merhaba’ dedi. Tavşan güldü ‘Gıdıklandım. Söylesene sen nesin? Tavşan değilsin?’ dedi. Pırıltı gülümsedi. “Ben kelebeğim. Gördüğün ilk kelebek ben miyim dedi?”… Bir tavşan ve kelebeğin arkadaşlığı aslında kulağa gerçekçi gelmese de hayal gücü bu, sınırları zorlamak lazım!
Kitabın ilerleyen sayfalarında ise son derece kuvvetli bir fırtına Kelebek Çayırı’nı vurmak üzere! Kelebekler sığınacak bir yer ararken Zıpzıp kozasından çıkmaya çalışan küçük, bebek bir kelebek görüyor: “’Ah’ dedi Pırıltı heyecanla. ‘Bu koza mı? Vay canına!’ Daha önce sadece tek bir koza görmüştü, o da kendi kozasıydı ve içinden çıktığı zaman kozası parçalanmıştı. Pırıltı kuru yaprağa hafifçe dokundu ve ‘Merhaba bebek kelebek. Dışarı çıkıp oynamak ister misin?’ dedi nazikçe. Bebek kelebek dışarı çıktığında ise onları büyük bir tehlike bekliyordu. Pırıltı, bebek kelebeği fırtınadan koruması gerekiyordu ama nasıl? Her sayfası hem heyecan hem de çocuk kalbine hitap eden duygularla dolu olan kitabın devamını öğrenmek istiyorsanız okumak için geç kalmayın… Kelebek arkadaşların diğer maceralarını da merak ediyorsanız elinizi çabuk tutmanızda yarar var. Üstelik kitapların sonunda yer alan çıkartmalar da hediye!



Erdemli davranışları öğrenin
Son zamanlarda çocuk yayınlarıyla öne çıkan bir başka yayınevi de Erdem Yayınları… Yayınevi bu ay, 6-9 yaş arasındaki çocukların bedensel, zihinsel, sosyal-duygusal gelişimine katkı sağlayacak bir seriyle karşımızda. Erdemli Davranışlar dizisi… Psikoterapist ve danışman Pat Thomas’ın yazdığı, uzman psikolojik danışman Özlem Mumcuoğlu’nun Türkçeye uyarladığı dizide 10 farklı kitap yer alıyor. Doğruyu Söylüyorum, Saygılı Davranıyorum, Ben de Cesurum, Seni Özlüyorum, Herkes Önemlidir, Diş Doktoruna Gitmek Zorunda mıyım? kitap başlıklarından sadece birkaçı…
Sabır, vefa, azim, öz denetim, doğru iletişim, empati, dürüstlük gibi temaların işlendiği kitaplarda erdemli davranışların neler olduğu ve neden böyle davranmak gerektiği anlatılarak çocukların ahlaki gelişim düzeyini artırmak hedefleniyor. Her kitabın konusunu detaylı anlatan resimlerle de renklenen seride her kitabın sonunda yer alan oyunlar ve etkinlikler çocukların aileleri ve öğretmenleriyle arasındaki iletişimi güçlendirecek, bilgilerini pekiştirmeye yardımcı olacak…
Erdem Yayınları, futbolu bir yaşam tarzı olarak gören aile bağlarını futbolla kuvvetlendiren Futbolsever Aile ile de tanıştırıyor bu ay bizi… Sophie Smiley’in yazdığı kitaplarda doğdukları günden itibaren futbolcu gibi yetişen Rıdvan, Tunju, Rıza ve Down Sendromlu Metin’in yaşadıklarını ele alan öyküler, adını babasının idolü Metin Oktay’dan alan Oktay’ın ağzından anlatıyor. Altı kitaptan oluşan seri 8-11 yaş aralığındaki çocukların sorunlarını aşmalarına ve olumlu davranış geliştirmelerine yardımcı olacak…


31 Mart 2012 Cumartesi

Röportaj


Yeni nesil Keloğlan ile tanıştı, şimdi sıra Heidi'de...

2008’de açılan ve özellikle yerli yapımlarıyla dikkat çeken TRT Çocuk hızla yükselmeye devam ediyor. Pepee, Laura’nın Yıldızı gibi yeni çizgi filmlerle çocukları tanıştıran kanalda Keloğlan, Dede Korkut gibi Anadolu masallarını da ekrana taşıyor. Şimdi sırada Arı Maya, Heidi ve Vikingler var.
Aslı Gür / aslid@stargazete.com
(Pepee, Keloğlan, Çufçuflar Diyarı, Balıktronot, Kahverengi Ayıcık ve daha pek çok çizgi film... Dört yıl önce kurulan TRT Çocuk kanalı sayesinde çocukların hayatına girdi bu renkli yapımlar. Her biri çok sevildi, hatta çocuklar arasında fenomen haline geldi. Pepee gibi karakterlerin dergileri, oyuncakları, yapbozları, kıyafetleri üretildi. Çocukların vazgeçilmezi oldu. Özellikle yerli yapımlarıyla dikkat çeken ve her sezonda yeni programlarla öne çıkan TRT Çocuk kısa sürede büyük başarı yakaladı.
Peki kurulduğu kısa sürede sağlanan bu başarının sırrı neydi? TRT Çocuk kanalı Genel Koordinatörü Can Soysal dört yıl önce ne istediklerini bilerek yola çıktıklarını, bu yüzden de başarılı olduklarını söylüyor: “TRT’nin yeni açılım kanallarının ilki TRT Çocuk’tu. Ülkede en çok ihtiyaç duyulan kanal çocuk kanalıydı çünkü. Türkiye’ye özgü bir kanal kurmak istedik. Bizim çocuklarımıza hitap edecek, kültürümüzü, değerlerimizi anlatacak bir planlama yaptık. Bunun için yerli yapımlara öncelik verdik. Başladığımızda yerli yapım oranımız yüzde 35’ti, şimdilerde yüzde 60 ama hedefimiz yüzde 70 yerli üretime ulaşmak. Başarılı olmamız Türk yapımlara önem vermemiz ve kaliteli yayın yapmamızdan da kaynaklanıyor.”
Üç yaşa yerli yapım
Son yıllarda Türkiye’de hayata geçirilen pek çok çocuk kanalı var. Herbirinde farklı programlar, çizgi filmler yayınlanıyor. Soysal, TRT Çocuk kanalını diğerlerinden ayırmak için çeşitli formatları denediklerini ve konuları çoklu zeka üzerinden işlediklerini anlatıyor: “İnsan zihninin farklı algıları var. Kimi çocukların görsel, kimisi matematiksel, kimisi ise müzik alanında algısı gelişmiş. Yayın örgüsünü buna göre ayarladık ve farklı algıları içeren 40 haneli bir tablo çıkardık. Her disiplinle ilgili bir yapım hazırlıyoruz. Bu sayede her yaş grubuna hitap etmeye çalışıyoruz. Örneğin üç yaş grubuna yaptığımız işlerin yerli olmasına özen gösteriyoruz. Çocukluk çağında Türk yapımlar sunduğumuzda kendi kültürleriyle daha iyi besleniyorlar. Geleceğe kendi dokularıyla adım atıyor, bocalamıyor. Yurtdışından aldığımız yapımlarda da çok dikkatli seçim yapıyoruz. Çocuk yayıncılığı zor bir iş. Çocukların hayal dünyasına seslenirken pedagojik kurallara dikkat etmeli. Bu yüzden her projede uzmanlarla çalışıyor, şiddet içeren yapımlara yer vermiyoruz. Bir yayının gelişmesi, tamamlanması için kimi zaman dokuz ay geçmesi gerekiyor. Bu bir çocuğun anne karnında geçirdiği süreye eşit neredeyse!”
Pahalı yapımlara gerek yok
TRT Çocuk kanalında 0-3, 4-6, 6-9 ve 9-12 yaş aralığındaki çocuklara özel yayınlar yapılıyor. Can Soysal en çok 9-12 yaş arasındaki çocuklara ulaşmanın zor olduğunu söylüyor: “Çünkü o grup başka kanallarla da temas kurmuş, farklı beğenileri var. Bizi en çok izleyenler ise 4-9 yaş grubu. Çocukları ekran başında tutmak için çok pahalı bir yapıma imza atmanıza gerek yok. Bir kibrit çöpüyle bile çocuğu 4-5 dakika ekran başında tutan yapımlar var. O yüzden çocuğu iyi anlamak, gözlem yapmakla ilgili bir durum bu. Günde 35 yapım yayınlıyoruz. Bunlar arasından en sevileni ise Keloğlan. Pepee, Arkadaşım Bıdı, Laura’nın Yıldızı, Dede Korkut da çok izleniyor. Keloğlan gibi masalları aktarırken günümüzle de bağlantı kuruyoruz ki çocuklar severek izlesin. Cahit Zarifoğlu’nun Serçekuş, Sevim Ak’ın Leylek Kardeş’i gibi yerli öyküler de yapım aşamasında.”
TRT Çocuk kanalını sadece çocuklar değil yetişkinlerin de izlediğini söyleyen Soysal kimi zaman yayınlarla ilgili taleplerin geldiğini anlatıyor: “Özellikle okul öncesi gruplarda yeme, tuvalet alışkanlığı gibi konuları işlememizi istiyorlar. Son zamanlarda en çok berber korkusuyla ilgili talepler geliyor. Kuşaklar bizi izleyerek büyüyor, bu güzel bir duygu.” 
Çocuk ülkesi kurulacak
80’LER kuşağı için Susam Sokağı gibi yapımların ayrı bir yeri var. Hatta pek çok kişi büyüdüğü çizgi filmleri yeniden izlemek, kendi çocuklarıyla buluşturmak istiyor. TRT Çocuk’ta bu hayali gerçekleştireceklerini belirten Can Soysal ilk projenin Arı Maya olduğunu söylüyor: “Arı Maya yakında yayınlanacak. Senaryo aynı ama yeniden çekilecek. Bu sayede yetişkinle çocuk arasında ikinci bir köprü kurulacak. Heidi, Vikingler de olacak. Susam Sokağı ile ilgili de çalışmalarımız var. Ayrıca Türkiye’de çocukların sözel gelişim anlamındaki okul öncesi gruptaki ihtiyacını karşılayacak bir projemiz de var. Okul öncesinde bu yayını izleyen çocukların ilkokulda Türkçeyle ilgili problemleri kalmayacak. Öte yandan 23 Nisan ile ilgili de çalışmalarımız sürüyor. 16-24 Nisan tarihleri arasında Konya’da etkinlikler yapacağız. Folklorik gösteriler, canlı yayınlar, sanat, bilim aktiviteleri olacak. Bir çocuk ülkesi tasarlayacağız orada. O ülkenin kendine özel pasaportu olacak, onunla girilecek.”

30 Mart 2012 Cuma

Aslı'nın Köşesi (Mart)

                  Yine yeniden Küçük Prens

 


ASLI GÜR
Dünyaca ünlü bir kitap olan, yüzyılın klasikleri arasında yer alan Küçük Prens'i Türkiye'de de 7'den 70'e tanımayan kalmadı. Kitap yarım asırdır milyonlarca insanın hayatının bir dönemini süsledi.  Küçük Prens’in tiyatrodan sinemaya, küçük mukavva baskılarından uygulama kitaplarına pek çok uyarlaması da var. Yeri geldi kitap farklı yayınevlerinde basılarak raflarda yer buldu yeri geldi üç boyutlu olarak yayınlandı. Hatta üç boyutlu basımı tüm dünyayla aynı anda Türkiye’de yer buldu. Bu sayede Küçük Prens miniklerin daha çok ilgisini topladı.
Sadece üç boyutlu basımıyla dikkat çekmedi elbette Küçük Prens. Öyle ya, dünya çocuklarına bir armağan olarak nitelendiriliyordu, bunun da hakkını vermeliydi. İşte bu yüzden şimdiye kadar 15 dile çevrilen bu edebiyat klasiği geçtiğimiz yıl içinde ilk Lazca çeviri kitap oldu, Çita Mapaskiri adıyla Lazika Yayın Kolektifi tarafından yayımlandı.
Sahra Çölü'ne düşen pilotun Küçük Prens'le karşılaşmasıyla başlayan kitapta insanların hataları çocuk bakışı vurgulanıyor. Basit bir çocuk kitabı gibi görünse de hem çocuk hem genç hem de yetişkinlerin okuyabileceği bir başucu kitabı niteliğinde Küçük Prens. Hatta eminim ki benim gibi tekrar tekrar dönüp okuyanlar çoktur. Yazar Saint Exupéry tarafından yıllar önce kaleme alınan kitap çizgi romanıyla şimdi de Yapı Kredi Yayınları'nda. Öyle ki Küçük Prens’in maceraları hiç bitmiyor.  Kahramanımız en son dört yanardağını ve gülünü arkada bırakarak küçük mü küçük dünyası asteroid B612'den ayrıldıktan sonra evrende dolaşmaya başlamış, çeşitli maceralara atılmıştı. Kendisininki kadar küçük başka gezegenlere gitmiş, bunların her birinde sonradan pek de hoşlanmadığını düşündüğü yetişkinlerle karşılaşmıştı. Bu yolculukların ardından dünyaya gelen Küçük Prens, burada gördüğü güllerden sonra evrendeki tek gülün kendisininki olmadığını anlamış, kendine birçok dost edinmiş, daha sonra asteroidine dönüp sevgilisine kavuşmuştu. Ancak Küçük Prens'in maceraları burada bitmedi… Yapı Kredi Yayınları'nda çizgi roman olarak yayımlanan yeni maceralarında Küçük Prens, bu kez özel bir görevle farklı gezegenlere gidiyor. Görevi ise kötücül yılanı durdurmak. Ancak yıldızlardaki ışıkları söndürerek evreni karanlığa gömmeyi kafasına koyan bu yılan, kolay lokma değil. Emeline ulaşmak için aşağılık taktikler kullanıyor. Küçük Prens ile arkadaşı Tilki Kepçe, yılanın peşine düşüp öteki gezegenlerde yaşayanların canlarını kurtarmaya çabalıyor. Bu görevi yerine getirirken Küçük Prens birtakım sıra dışı yeteneklerini de kullanıyor.
Elinizdeki bu kitapta Küçük Prens’in maceralarının ilk bölümü anlatılıyor…

Rüzgar Gezegeni adlı yeni macerada prensimiz, Tilki'yle bu gezegene geldiğinde bir şeylerin yolunda olmadığını hissediyor. Adını Yunan mitolojisindeki rüzgar tanrısından alan rüzgar şehrinin yöneticisi Eolüs'ün huzuruna çıkan Prens ve Tilki, ona yılandan ve onun aşağılık planlarından söz ediyor.  Ama Eolüs onları pek ciddiye almıyor. Bunun üzerine Küçük Prens ile Tilki kendi araştırmalarını yürütüyorlar.  Acaba Küçük Prens'in düşündüğü gibi bu işin altından da yılan mı çıkacak? Küçük Prens'in heyecan dolu dolu maceralarının sonunda Fransa'nın ünlü bir çizeri, kendi gözünden kısa bir Küçük Prens öyküsü anlatıyor. Bize ise tadını çıkarmak kalıyor…




Çocukluğunuza dönmek isteyeceksiniz
Aslında önümüzdeki aylarda kitap ekinde uzunca bahsedeceğim ama kitaplar o kadar şirin ve keyifli ki değinmeden edemedim. Nesil Yayınları'ndan çıkan Bir İnci Söz Seti'nden bahsediyorum... Nurefşan Çağlaroğlu'nun kaleme aldığı ve İlknur Solman'ın resimlediği dört kitaplık seriyi ilk gördüğümde çocukluğuma geri döndüm adeta. Renkli, sert, kuşe sayfaları, eğlenceli çizimleri, çantayı andıran görünümüyle kitaplar içinizde çocuk olma arzusunu yeniden canlandırıyor. Süt Fabrikası Möndi, Gülücük Fide, Piti'nin Yaprak Koleksiyonu ve Çıtıpıtılar Piknikte adlı dört kitapta heyecan dolu, birbirinden güzel hikayeler, sevimli çizimler minikleri bekliyor. Hikayeler okul öncesi çocuklara rahatlıkla okunabilir, ilkokul birinci ve ikinci sınıf öğrencileri ise kendileri okuyabilir. Süt Fabrikası Möndi'de anne kedi Mırnav ve arkadaşlarının yaşadığı bir deneyim anlatılıyor. Gülücük Fide'de kocaman bir çınar olmak isteyen fidenin öyküsüne dikkat çekiliyor. Piti’nin Yaprak Koleksiyonu'nda Sincap Piti, ödevi gereği ormana yaprak toplamaya gidiyor. Fakat şaşıp kalıyor. Yakıcı güneşin altında nasıl oluyor da Akasya ağacının yaprakları kurumuyor ve hala yemyeşil? Piti bunun peşine düşüyor ve hikaye de orada başlıyor. Çıtıpıtılar Piknikte adlı kitapta ise Tavşan Çıtıpıtı, arkadaşları ve ailesiyle pikniğe gidiyor. Okumadan geçmeyin!


29 Mart 2012 Perşembe

Yeni Çıkanlar Mart 2012

 




Yeni anne baba lazım
Ava, anne babasının kendisine sürekli  emir vermesinden bıkıp usanmıştı. “Yemeğini ye! Ödevini yap! Odanı topla!”  Bir gün okuldan eve dönerken,  yerde Anne Baba Dükkanı’nın el ilanını buldu. Belki de eskileri götürüp yeni bir anne baba almasının zamanı gelmişti... Francesca Simon’ın yazdığı 79 sayfa uzunluğundaki Anne Baba Dükkanı İletişim Yayınları’ndan çıktı.








Çevre bilinci bu kitaplarda
Banu Bozdemir çevre bilinci temalı kitaplarıyla okuyucularını bilinçlendirmeye devam ediyor. Bozdemir’in Kelime Yayınları’ndan çıkmış Köpük Ülkesi, Renkli Eldivenler ve Küçük Kar Tanesi isimli çevre bilincini macera öyküleriyle didaktik olmadan kazandırmayı amaçlayan kitaplarına yenileri ekleniyor. Duman Çetesi, Zamanda Yolculuk ve Dansçı Caretta isimli bu yeni üç kitap, insanların ve doğanın gözünden çevre sorunlarına işaret ediyor, bilinçli çocuk kahramanlarıyla bu sorunların üstesinden geliyor, okurlarına geleceğe dair umut ve güven aşılıyor! Kitaplar, Beyza Tükel tarafından resimlendi.






Uğurböceği ve salyangozun arkadaşlığı
Macar yazar Erika Bartos’un yazıp çizdiği, ilkokul öncesi yeni bir çocuk kitabı dizisinin,  Uğurböceği Sevecen ile Salyangoz Tomurcuk’un ilk kitabı Arkadaşlık, Yapı Kredi Yayınları’ndan çıktı. Erika Bartos’un yalın ama ayrıntılarla bezeli çizimleri çocukların çok ilgisini çekecek. Kitabın konusu ise şöyle: Bir gün yere bir kiraz düşer. Kirazı Uğurböceği Sevecen bulur. Derken yanına Salyangoz Tomurcuk gelir. Küçük bir delikanlı olan Tomurcuk, kızımız Sevecen’e kirazı yerden kaldırıp el arabasına koyması için yardım eder. Ama daha sonra, kirazı bir türlü paylaşamazlar aralarında… Böylece birbirinden ayrılmayacak bir ikili olan Uğurböceği Sevecen ile Salyangoz Tomurcuk’un arkadaşlık hikayesi böyle başar.



 Arkadaşım ejderha

Can Çocuk’tan yepyeni bir dizi ve çok sevimli bir ilk kitap: Lumpi Lumpi: Arkadaşım Ejderha… Sempatik ve yaramaz, sevecen ama birazcık da alıngan, pullu mu pullu ve masmavi… Kim hayali arkadaş olarak böyle bir ejderha istemez ki? Giampi, salonlarındaki antika halıyı lekelediği için cezalıydı. Çok üzgündü ve hayali arkadaşını düşünüyordu. O kadar yoğun düşündü ki, hayali arkadaşı bir anda çıkıverdi karşısına. Ona Lumpi Lumpi adını verdi Giampi ve birlikte yeni bir halı aramaya koyuldular. Silvia Roncaglia’nın kaleme aldığı Giampi ile hayali arkadaşı küçük ejderha Lumpi Lumpi’nin maceralarının bu ilk kitabı, aynı zamanda Can Çocuk’un yeni dizisi “İlk Okuma Kitapları”nın da başlangıcı




                                                         


Okulla baş etmenin yolu

Şimdiden yaz tatilini mi özlediniz? Çocukların yaşamını karmaşıklaştıran konuları ele alan ve onlarla baş edebilmenin ipuçlarını sunan Nasıl Baş Etsem? dizisi, Okulla Nasıl Baş Etsem? kitabıyla devam ediyor… Roland Beller ile Bernadette Costa-Prades’in birlikte kaleme aldıkları ve Can Çocuk’tan çıkan kitapta, çocukların okullarıyla ilgili sıkıntı olarak gördükleri konular tek tek sıralanıyor ve birbirinden güzel ipuçları veriliyor.







En şanslı aile
Çağdaş Alman edebiyatının ödüllü yazarı Kirsten Boie, Arkana Bakma adlı gençlik romanından sonra, bu kez yazarlığa adım attığı ilk kitabıyla çocuk okurlarıyla buluşuyor. Günışığı Kitaplığı’ndan çıkan ve bebekken Alman bir aile tarafından evlat edinilen Afrika kökenli Paule’nin okul ve ev yaşamından kesitler sunan Şanslı Aile adlı roman, çocuklukta “öteki” olmanın ağırlığını, yine çocuğun gözünden aktarıyor, ayrımcılık, farklılıklar, bulunduğu çevreye yabancılık hissetmek ve üvey annelik gibi zor temalarda düşündürüyor.













Orman kardeşliği adına
Söz dinlemeyen büyükler her yerde var! Söz dinlemedikleri gibi çevrelerine zarar da veriyorlar… Onlardan korunmak için yüksek karlı dağların ardına sığınan hayvanları ve ağaçları bile rahatsız ediyorlar. Havayı, suyu kirletiyorlar. Ömer Faruk’un çocuklar için yazdığı, Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan Defne Ağacı ve Orman Kardeşliği çevre kirliliğinin yarattığı sonuçları ve onlara itiraz eden hayvanların ve ağaçların heyecanlı maceralarını anlatıyor.









Üç kedinin dileği
Damda üç kedi: Piti, Pati ve Pus, sırtüstü uzanmış gökyüzünü seyrediyorlar. Peki ne bekliyorlar? Belki de bir dilekleri var yıldızlardan. Sara Şahinkanat’ın yazdığı, Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan Üç Kedi Bir Dilek’e resimleriyle Ayşe İnan Alican eşlik ediyor.










Bataklıkta dehşet var
Ripley’in İster İnan İster İnanma! serisinin yaratıcısı Robert Ripley’in eskiden yaşadığı yerde bulunan bu okula giden öğrencilerin ortak bir sırrı vardı. Sıradan insanlar gibi görünseler de, inanılmaz yetenekleri sayesinde, herkesi şaşırtmayı başarıyorlardı. Elektrik iletme yeteneği, insanüstü güçler ya da iklimi kontrol edebilme yeteneği Ripley Lisesi’nde okuyan öğrencilerin sahip olduğu yeteneklerden sadece birkaçıydı. Bu yetenekli çocukların en iyileri çok gizli bir casusluk okuluna davet edilirdi.
Serinin ilk kitabı olan ve Caretta Yayıncılık’tan çıkan Bataklıkta Dehşet’te Zia, Kobe ve Jack, Florida bataklıklarındaki sürüngene benzeyen tuhaf bir yaratıkla ilgili söylentiler RBİ’ye ulaşınca bu olayı araştırmak üzere nefes kesen bir yolculuğa çıkarlar. Ajanlar bu zorlu maceralarında esrarengiz olayların ardındaki sırrı çözebilecekler midir?