31 Ocak 2012 Salı

Çocuk Oyunları


Dağda Maceraya hazır mısınız?
Fisher-Price Thomas&Friends Dağda Macera Büyük Oyun Seti’ndeki motorlu tren ile minikler macera dolu bir yolculuğa çıkıyorlar. Oyun setinde minikler, motorlu trenleri ile birçok maceraya atılıyorlar. Ani dönüşler, tırmanışlar, ağaçlar arasından geçişler bu maceranın etapları arasında yer alıyor. Raylar kaldırıldığında, asılı köprüden aşağı doğru kayan Thomas, istasyonda kütükleri boşaltıp, kesilen kütükleri tekrar yüklendikten sonra maceraya devam ediyor. Setin içinde, motorlu Thomas, yük vagonu, kesilen kütükler, ağaç gövdesinden tünel, askılı köprü ve raylar bulunuyor. Fisher-Price Thomas&Friends Dağda Macera Büyük Oyun Seti'nin fiyatı ise 199.90 TL – 204.90 TL  arasında. 


Eğlence ve spor bir arada
Fisher-Price Smart Fit ile çocuklar oyun oynayıp eğlenirken bir yandan da spor yapabiliyor. Televizyona takılan oyun minderi, çocukların öğrenirken fiziksel gelişimlerine de katkıda buluyor. Televizyona takılıp çocukların oyun oynamalarını sağlayan minder, bir yandan öğretirken, bir yandan da fiziksel gelişimlerini sağlıyor. Çocuklar, 10 öğrenme faaliyeti oyunu ve yarış ile oynarken, yürüyor, koşuyor, zıplıyor ve ayaklarını kullanıyorlar. Smart Fit, harfleri, sayıları, şekilleri ve renkleri değişik oyunlarla öğretiyor. Çocuklar, ekrandaki arkadaşları Leo veya Libby ile iletişim kurabiliyor, ekrandaki hareketleri bu arkadaşları aracılığıyla kontrol edebiliyorlar. Fisher-Price Smart Fit'in fiyatı ise 149.90 TL – 154.90 TL.  


26 Ocak 2012 Perşembe

Etkinlikler


Mickey'nin yolculuğu devam ediyor!
Ora Arena’da sahnelenen Disney Live! Mickey’nin Çılgın Yolculuğu gösterisi, yoğun ilgi görmeye devam ediyor. Perdelerini açtığı günden bu yana binlerce kişi tarafından seyredilen ve oldukça beğenilen gösterinin biletleri tükenmek üzere. Harika müzikler, etkileyici koreografi, birbirinden şık kostümler, göz alıcı ışık efektleri ve renkli sahneler eşliğinde; kahkaha, eğlence ve sürprizlerle dolu unutulmaz müzikal gösteri Disney Live! Mickey’nin Çılgın Yolculuğu, baştan sona canlı bir çizgi film tadında gerçekleşiyor.
 Mickey Mouse ve arkadaşlarının macera dolu çılgın yolculuğunu sahneye taşıyan gösteride yerinizi almak için acele edin! 5 Şubat’ta kadar devam edecek gösteri biletlerinin Biletix satışı devam ediyor.

24 Ocak 2012 Salı

Etkinlikler




Konuşan bir heykeliniz olsun ister misiniz? Ya da ünlü bir ressamla birlikte resim yapmak. Faber-Castell ile yarıyıl tatilinde minikler hem yaratıcılıklarını sergileyecek hem de el becerilerini geliştirecek. Rahmi Koç Müzesi ve İstanbul Oyuncak Müzesi'nde düzenlenecek Faber-Castell atölyelerinin programı ise şöyle:

28 Ocak 2012 Cumartesi Atölyeleri:

Etkinlik: “Konuşan Heykeller” Heykel Atölyesi

Yer: Rahmi M. Koç Müzesi Eğitim Birimi / Fenerbahçe Vapuru

Tarih: 28 Ocak 2012, Cumartesi

Saat:11:00-12:00

Yaş Grubu: 4-6

Etkinlik detayı: Rahmi M. Koç Müzesi Eğitim Birimi ve uzman eğitimciler eşliğinde, 4 – 6 yaş arasındaki çocuklar, konuşan heykeller yapacaklar. Atölyede heykel sanatını yakından tanıyarak taşa, toprağa ya da hamura hayat verecek çocuklar, ilk heykellerini yaratacaklar.

*Rahmi M. Koç Müzesi’ndeki “Konuşan Heykeller” Heykel Atölyesi’ne katılmak için 0212 369 66 00 numaralı telefonları arayarak rezervasyon yaptırılması gerekiyor. Atölye için kişi başı katılım ücreti 30 TL.

Etkinlik: “Babam için ben yaptım” Tasarım Atölyesi

Yer: İstanbul Oyuncak Müzesi

Tarih: 28 Ocak 2012, Cumartesi

Saat: 11:00-13:00

Yaş Grubu: 4-8

Etkinlik detayı: “Faber-Castell’le Hayallerim Atölyesi” kapsamında düzenlenecek atölyede, çocuklar babalarına çok sevecekleri hediyeler tasarlayacaklar. Atölyede babaları için en özel armağanı hazırlayacak çocuklar, tüm sevgilerini de hediyenin içine gizleyerek babalarına sunacaklar. Çocuklar; bu eğlenceli atölye öncesinde ise müze içinde keyifli bir yolculuğa çıkacaklar.
*Atölye çalışmasına katılmak için 0 216 359 45 50 - 51 numaralı telefonları arayarak rezervasyon yaptırılması gerekiyor. Atölye çalışmaları müze ziyaretçilerine ücretsiz. Müze giriş ücreti; tam bilet 8 TL, indirimli bilet 5 TL.

4 Şubat 2012 Cumartesi Atölyeleri:

Etkinlik: “Ressam Hüsamettin Koçan’ı tanıyoruz” Resim Atölyesi

Yer: İstanbul Oyuncak Müzesi

Tarih: 4 Şubat 2012, Cumartesi

Saat: 11:00-13:00

Yaş Grubu: 4-8

Etkinlik detayı:
Faber-Castell’le Hayallerim Atölyesi” kapsamında düzenlenecek atölyede; ünlü ressam Hüsamettin Koçan’ı tanıyacaklar. Atölyede, Ressam Hüsamettin Koçan’ın eserlerini görerek ilham alacak çocuklar, yorumlarına kendi üslüplarını katarak resim yapacaklar. Çocuklar; bu sanat dolu atölye öncesinde ise müzeyi gezecekler.
*Atölye çalışmasına katılmak için 0 216 359 45 50 - 51 numaralı telefonları arayarak rezervasyon yaptırılması gerekiyor. Atölye çalışmaları müze ziyaretçilerine ücretsiz. Müze giriş ücreti; tam bilet 8 TL, indirimli bilet 5 TL.





Eğlence ve eğitim aynı pakette
Eğlenceli figürlerle süslü, rengarenk Tethys ikili tamamlama kartları 1 – 3 yas grubundaki çocukların zihinsel gelişimini sağlayan ve görsel beceri hafızasını destekleyen eğitici bir oyun. 12 çift kartın bulunduğu paketteki birbirinden eğlenceli eşleştirme kartları, çocuğunuza eğlencenin yanında eğitimi de vaat ediyor. Genç bir annenin tasarımı olan Tethys eğitici oyun kartları serisinin ister tamamını isterseniz de bir kısmını çocuğunuzun önüne yayarak birbirini tamamlayan kartları eşleştirmesini isteyebilirsiniz. Tethys Eğitici Oyun Kartları’na D&R, Remzi, İnkılap, Nezih, Dost ve diğer seçkin kitapevleri ile Joker mağazalarından ulaşılabilir, ayrıca www.tethystore.com adresinden de ürünleri sipariş edilebilirsiniz.




Marks & Spencer Çocuk Kulübü perdelerini açtı 

Marks &Spencer çocukların kişisel ve sosyal gelişimlerini desteklemek amacıyla Akbank Çocuk Tiyatrosu işbirliğine girdi ve Minik Sahne Çocuk Kulübü'hayata geçirdi. Marks & Spencer Şaşkınbakkal mağazası'nın Çocuk Giyim katında yer alan gösteri merkezinde "En Mutlu Kim" oyunu ile perdelerini açan M&S Minik Sahne'ye çocukların ilgisi yoğundu. Etkinlikte çocuklar oyun sonrası yüz boyama etkinliği, DJ müzik performası ve birbirinden lezzetli ikramlarla sömestr’in keyifli  ilk  Pazar gününü yaşadılar. Tiyatro oyununun yanısıra, değişik alanlardaki atölye çalışmalarıyla çocukların sanatsal becerilerini keşfedip yaratıcılıklarını sergilemesine imkan tanıyacak M&S Çocuk Kulübü'nde 29 Ocak Pazar gününden itibaren her 15 günde bir  “En Mutlu Kim” adlı tiyatro oyunu sahnelenecek. M&S Minik Sahne'nin 28 Ocak Cumartesi gününden  itibaren her cumartesi  ise dans atölyesi olarak kullanılması planlanıyor. 2-5 yaş ve 6-9 yaş yaş gruplarına  hitap edecek dans dersleri için kişi başı katılım ücreti 15 TL. 




Oyuncağını kendin yap
Robot, tren, helikopter ya da narin bir kelebek… Ülker Napoliten Çikolata, çocukları real,- hipermarketlerinde kendi oyuncaklarını yapmaya davet ediyor. Herkesin çocukluk hatıralarında özel bir yeri olan ‘Çekmeceli çikolata’ Ülker Napoliten, çocukların hayal gücünü ve yaratıcılıklarını geliştirmek amacıyla real,- mağazalarında Ülker Napoliten Çikolata Oyun Aktivitesi düzenliyor. Ülker Napoliten Çikolata Oyun Aktivitesi, 31 Ocak 2012 tarihine kadar Adana, Konya, Antalya, İzmit ile İstanbul’da Merter, Fulya, Kartal ve Beylikdüzü real,- mağazalarında gerçekleştirilecek. Aktivitede çocuklar kırmızı kutulardan kendi oyuncaklarını yapacak. Robot, gemi, helikopter, ev, yel değirmeni, balık ya da kelebek alternatiflerden sadece birkaçı…



Puzzle hediye edin
Yarıyıl tatilinde çocuklarına eğlenceli ve eğitici bir karne hediyesi vermek isteyenler için Perre -Anatolian Puzzle, ‘Hayvanlar Alemi Puzzle Serisi’ni satışa sundu. Veliler, rengarenk puzzle serisiyle çocuklarıyla hoşça vakit geçirirken onların dikkat eksikliği ve konsantrasyon bozukluğu gibi problemlerine de çözüm olanağı yakalayabilecek. 19.00-34.50 TL arasında değişen fiyatlarla puzzle'ları satın alabilirsiniz. Perre-Anatolian Puzzle’ın ürünleri tüm D&R, Toyzz Shop, Armağan Oyuncak, Panel Kırtasiye, Nezih, Remzi ve İnkılap Kitabevleri’nde meraklılarıyla buluşuyor.  Ayrıca Perre-Anatolian’ın tüm çeşitlerini www.anatolian.com.tr, hepsiburada.com, puzzledunyasi, puzzledepo, puzzlegaleri, hizlial gibi internet sitelerinde de bulmak mümkün.



Torium AVM'den Snowboard Yarışması...

 4.500 m²’lik kapalı kar eğlence merkezine sahip olan Torium AVM, Snowboard” yarışması düzenliyor… “Torium Snowboard Fest Free Style 2012” adıyla İstanbul’da ilk kez düzenlenecek yarışmaya kayıtlar başladı. Minikler, çocuklar, büyükler ve open kategorilerinde düzenlenecek yarışmaya 16 Mart’a kadar başvurabilirsiniz. Ön elemeler 17–18 Mart, finaller ise 24 – 25 Mart’ta Torium AVM'de...  Online başvuru için www.toriumsnowboardfest.com adresini tıklayın.




Haydi çocuklar, tatilde kitap şenliğine!
Harikalar Diyarı’nın kapısı 20 Ocak’ta Tepe Nautilus’ta aralandı. Sayısız kitapla buluşup tiyatrodan sergiye, mim gösterisinden yaratıcı sanat atölyelerine kadar eğlenceli bir tatil geçirmek isteyen çocuklar, Tepe Nautilus sizi bekliyor. 
Tepe Nautilus gelenekselleşen Mini Kitap Şenliği’nin beşincisini bu yıl düzenliyor. Yarıyıl tatilinde çocukların eğlenceli vakit geçirmesini hedefleyen şenlik 5 Şubat'a kadar sürecek.Tepe Nautilus 5. Mini Kitap Şenliği’nde 17 gün boyunca 17 ayrı yayınevine ait çocuk kitapları minik okurlarla buluşacak. Mim gösterileri ve atık malzemelerden yapılmış dev heykellerin de sergileneceği şenlikte, yaratıcı sanat atölyeleri ve tiyatro oyunları ile çocuklar hem eğitici hem eğlenceli şeker tadında bir tatil geçirme fırsatı yakalayacak.

19 Ocak 2012 Perşembe

Yeni Çıkanlar


Dürbünlü adam, karısı, uçmak isteyen bir çocuk ve ülkenin en ünlü kurtarıcısı... Kanatlı tuhaf bir kuş bebekle birlikte onların da değişen hayatlarını anlatan Cik!, sevgi, aile, özgürlük, arkadaşlık, dayanışma üzerine de sözü olan çağdaş bir klasik. Yayımlandığı ülkelerde çok severek okundu, ödüller aldı; tuhaf, sıra dışı, komik ama sevgileri, korkuları, hayalleriyle bir o kadar da sıcacık kahramanlarıyla unutulmazlar arasına girdi.
“Üç çizgi alın. Hafifçe bükün onları. Uçlarından birbirine yanaştırın. İşte size bu öykünün başladığı yer...” Günlerden bir gün, dürbünüyle kuş gözlemeye çıkan Warre, çalılıkların dibinde yatan tuhaf görünümlü minik bir şeye rastlar. Onun bebeğe benzeyen bir kuş mu, yoksa kuşa benzeyen bir bebek mi olduğunu bir türlü kestiremez. Çünkü bu miniğin kanatları vardır! Warre kuş bebeği alıp evine götürür; karı-koca ona çok bağlanırlar, onu sıradan bir kız çocuğuymuş gibi eğitmeye, terbiye etmeye çalışırlar. Önceleri sadece "cik" sesi çıkaran kuş bebeğe birkaç kelime öğretirler ama, işler hiç de istedikleri gibi gitmez...
Hollandalı şair-yazar Joke van Leeuwen’ın yazıp eğlenceli resimleriyle tamamladığı, birbirinden renkli kahramanlarıyla temposu hiç düşmeyen bu absürt, esprili, ilginç romanın sayfalarında kaybolacak, hiç bitmesin isteyeceksiniz. Bağlanmanın, hayallerin, vedalaşmanın sıra dışı öyküsünün anlatıldığı ve Türkiye'de Hayykitap'tan çıkan Cik!, en sevdiğiniz kitaplardan biri olmaya aday. 


Berk, geceleri gökyüzünü pırıl pırıl aydınlatan Ay’a hayrandır. Ay’a bakarak uykuya dalarken güzel hayaller kurar. En büyük hayali de astronot olmaktır. Ama bir gece, bir de bakar ki, gözkyüzü bomboş, Ay’ın yerinde yeller esiyor. Büyük bir üzüntüye kapılan Berk, Ay’ı birilerinin çaldığını düşünüp aramaya koyulur. Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan Ay’ı Kim Çaldı?, Helen Stratton-Would’un ilk kitabı. 
Peki kitaptan birkaç satır okumaya ne dersiniz?
Berk çok üzüldü. ‘İyi de...  Ay nerede öyleyse?’ dedi. ‘Bu akşam hiçbir yerde görünmüyor.’
‘Gökyüzüne bak! Hiç yıldız görebiliyor musun?’ diye sordu Baykuş. ‘Şey, hayır,’ dedi Berk. ‘Çünkü bu gece hava bulutlu,’ diye açıkladı Baykuş. ‘Hava bulutlu olduğu zaman, Ay ve yıldızlar saklanır, ama bulutlar gider gitmez, hepsi yine ortaya çıkar. Merak etme.’



Can Çocuk'tan çıkan ve Ayfer Gürdal Ünal’ın okul öncesi kitaplar kapsamındaki sevilen dizisi “Minik Ayı Vadu”, üçüncü kitap Minik Ayı Vadu Arkadaş Arıyor ile devam ediyor... Minik ayı Vadu, en iyi arkadaşı Dadu’dan sıkıldığını söyleyerek yeni arkadaşlar aramaya başlar. Acaba Vadu, saklı kayın ormanında Dadu’dan daha iyi bir arkadaş bulabilecek mi?
“Minik ayı Vadu’nun saklı kayın ormanındaki en iyi arkadaşı Dadu’ydu. Birlikte çok güzel eğlenirlerdi. Balık yakalar, böğürtlen toplar, bal ararlardı. Günlerden bir gün Vadu, Dadu’dan sıkıldığına karar verdi. ‘Hep aynı şey, hep aynı şey. Ben başka bir arkadaş bulacağım,’ dedi. Ormanın derinliklerine dalıp yeni bir arkadaş aramaya başladı.”





17 Ocak 2012 Salı

Yeni Çıkanlar



Bugün tatilin son günü
Tatilin son günü gelip çatmıştı. 11 yaşındaki Freddy, koca yaz tatilinin göz açıp kapayıncaya kadar geçip gitmesi karşısında şaşkındı. Önünde onu bekleyen can sıkıcı işler vardı: Ertesi gün için okul çantasını hazırlayacak, anne babasına karnesini imzalatacak, yatmadan önce banyo yapacaktı. Gece yatağına yattığında, kalbinin en derinlerinden bir dilek tuttu. “Ne olur, yarın Pazartesi olmasın” dedi kendi kendine. Sabah uyandığında bu imkansız gibi görünen dileği gerçek olmuştu. Freddy  yeni bir pazar sabahına uyanmıştı. İletişim Yayınları’ndan çıkan Tatilin Son Günü adlı kitabı Sabine Ludwig yazdı. Türkçeye çeviren ise Tuvana Gülcan. 

                                                                      

 Kaktüs ile Kirpik yolculukta

‘Kaktüs ve Kirpik derin uykularından uyanmışlardı. Anneleri hâlâ mışıl mışıl uyuyordu. Kaktüs ve Kirpik kardeştiler. Kardeş iki kirpi. Kirpik, Kaktüs’ün ablasıydı. Yapraklardan, dallardan, çimenlerden, gazetelerden ve başka çöplerden kocaman bir yığının içinde yaşıyorlardı. Bütün kış, yuvalarından burunlarını bile çıkarmadan uyumuşlardı. Önce Kaktüs uyandı. ‘Acıktım,’ oldu ilk sözü.’ Can Yayınları’ndan çıkan Thorvald Steen’in Kaktüs ile Kirpik’inde, ilkbahar gelince derin uykularından uyanan kardeş iki kirpinin, yiyecek arayışları anlatılıyor. Annelerinin uyuyor olmasını fırsat bilerek kendi başlarına maceraya atılan bu sevimli kirpileri acaba neler bekliyor? 





Hayat hayallerle güzel

2010 Hans Christian Andersen Ödülü sahibi usta yazar David Almond Aya Tırmanan Çocuk ile karşımızda. Günışığı Kitaplığı’ndan çıkan kitabında yazar hayal kurabilmenin gücünü, dünyayı ancak hayallerin yaşanabilir hale getireceğini hatırlatıyor. Romanlarındaki epik anlatımla her yaştan okurda iz bırakan İngiliz yazar, savaşın acıtıcı etkileriyle örselenmiş, yıkılmış sıradan insanların, umudu ayakta tutmak için sarıldıkları acı-tatlı masallar üzerine sıradışı bir öykü ile karşımızda. Hayallerin insanı sağaltan gücüne, acı gerçeklerle mücadele etmeyi kolaylaştırmasına dikkati çeken kitap, Polly Dunbar’ın desenleriyle daha renkli.




Aslı'nın Köşesi


Hayatın gerçekleri çocukları yormasın

ASLI GÜR

İletişim Yayınları’ndan çıkan Ördek, Ölüm ve Lale kitabından geçen ay yine bu köşede bahsetmiştim. Wolf Erlbruch’un kaleme aldığı kitabın Kürtçe ve Türkçe yayınlanmasını olumlu bir gelişme olarak değerlendirmiş ancak ölüm kavramının kitapta çok sert bir dille anlatılmasını eleştirmiştim…
Bu ay ise yine çocuk kitaplarında ölüm, hastalık gibi zor kavramların ya da hayatın olumsuz yanlarının anlatılmasını eleştirmeye devam edeceğim. Ancak bu kez farklı bir kitapla.
Yine İletişim Yayınları’ndan çıkan ve Şebnem İşigüzel’in yazdığı Annem, Kargalar ve Ben adlı kitap da çocuklara hayatın dikenli yanlarını anlatan eserlerden biri. Kitapta çocuk olmanın ve büyümeye çalışmanın sıkıcılığı, sadece hayal kurmanın güzel olduğu anlatılıyor. Annesi hastalanan küçük bir kızın gözüyle anlatılan bu kitapta ölüm gerçeğinin yanı sıra babaanne ve hala figürlerinin de olumsuz yansıtılması çok hoşuma gitmeyen durumlardan biri.
Geçen ay yine Star Kitap’ta Şebnem İşigüzel ile yapılan bir röportaja da yer vermiştik. İşigüzel kitabını anlatırken şöyle söylüyordu: “Çocuklar için kitaplarda, filmlerde dikensiz gül bahçesi yaratılıyor. Onları hayatın gerçekleriyle tanıştırmadan büyütmek... Benim kalemimim dikenleri var. Çocuklar için bile olsa dikensiz gül bahçesi vaad edemiyorum. Tek gerçeğim çocukları çok sevmem.”

                                                                                               Çocuk ruhu incitilmemeli
Elbette çocuklara sadece tabiri caizse ‘lay lay lom’ bir hayat anlatılmamalı kitaplarda. Bu durum onları ileriki yaşamlarında darmadağın hale getirebilir, çocukluklarında kurdukları bambaşka, tozpembe hayal dünyasıyla yüzleştiklerinde hayata düşman olabilirler. Ama hayatın sert yönlerini ya da bizim tabirimizle gerçeklerini anlatırken de yazar kaleminin belli bir ayarı olmalı. Dikensiz gül bahçesi vaad etmezken onların ruhlarını da incitmemeli. Hele ki ölüm, hastalık gibi bir konu söz konusuysa... Pek çok pedagog çocuklara özellikle bu tür soyut kavramların 10–12 yaşlarından sonraki dönemlerde anlatılmasını öneriyor. Bu durumda daha erken dönemde bu tür kavramlarla karşılaşan çocuklar hem kafa karışıklığı yaşayabilir hem de omuzlarına binen ağır yükü taşımakta zorlanabilirler.
Çocuklar belli bir yaştan itibaren hayatın zor yanlarını deneyimleyecek elbette, bundan kaçış yok. Ancak bu durum çocuk edebiyatı aracılığıyla yapılacaksa onların ayaklarının yere daha sağlam bastığı bir dönemde yapılmalı. Aksi takdirde çocuk ruhunda oluşacak en ufak bir zarar onların geleceğini büyük ölçüde etkileyecektir. Elbette bu yazdıklarım sadece benim görüşüm, katılıp katılmamak size kalmış!

Röportaj

                                                               
 Bu kitapla kızlara torpil geçtim


Bu ay Star Kitap Eki'nde yazar Tülin Kozikoğlu ile Mavibulut Yayınları'ndan çıkan yeni kitabı Bir Tanecik Oğlum ile ilgili bir söyleşi yaptım. Okumaya değer!

ASLI GÜR

Minikler yazar Tülin Kozikoğlu’nu Lili ve Yedi Çocuğu adlı serisinden tanıyor. Yaklaşık iki yıl önce yazdığı ve birbirinden farklı ve eğlenceli yedi çocuğun yaşadıklarını anlattığı bu seride amacı 2-5 yaş aralığındaki çocukları ‘kıkırdatmaktı.’
Kozikoğlu Mavibulut Yayınları’ndan çıkan son kitabı Bir Tanecik Oğlum’da ise hem minikleri hem de ebeveynleri düşünmeye yönlendiriyor. Bir erkek çocuğunun annesine olan bağımlılığının işlendiği kitapta Kozikoğlu ayrıca hayatın kimi zaman tıpkı masallardaki gibi pek çoğumuza ‘kıyak’ geçeceğine de dikkat çekiyor. Tülin Kozikoğlu ile yeni kitabını ve anne-çocuk ilişkilerini konuştuk…

Bir Tanecik Oğlum adlı kitabınızın ortaya çıkış hikayesini anlatabilir misiniz?
Katıldığım bir yazı atölyesinde ödev olarak verildi; anne-oğul ilişkisi üzerine bir öykü yazmamız istendi. Günlerce aklıma yazacak bir şey gelmedi. Sonra bir gün yurtdışında tatildeyken pat diye aklıma düştü ve önüme çıkan ilk kafeye girip garsondan kağıt kalem istedim. Garson büyükçe bir kağıt bulamayınca kafenin içinde dört dönmeye başladım. Karşıma çıkan bir çekmeceyi izinsiz açıp içinde ön tarafı Almanca bir takım yazılarla dolu bir fotokopi kağıdı gördüm. Kağıdı alıp arka yüzüne yarım saat içinde öyküyü yazdım. Fakat elbette ki sonrasında uzun bir editoryal çalışma yapıldı. Resimli kitaplarda her kelimenin büyük önemi ve ağırlığı var. Ne bir fazla ne bir eksik olması gerekiyor. Öykü dört yıl önce yazıldı, çizer arayışı ise üç buçuk yıl sürdü.

Çizer arayışınız neden bu kadar uzadı?
Öyküyü hissetmek benim için çok önemli. Deniz Üçbaşaran öykünün içine mükemmel girdi, tam anlamıyla hissetti. İlk çizdiği örnek, öyküyü yazarken gözümde canlanan görselle öylesine bütünleşti ki sonrasında konuşmamıza hiç gerek kalmadı. Mesela kitabın sonlarına doğru kahramanın ikiz kızları doğuyor ve huzursuzlanan bebekleri yatıştırmak için kahramanımız kızlarının saçlarını okşuyor. Bu ‘saçları arkadan okşama meselesi’ Deniz Üçbaşaran ile aramızdaki uyuma iyi bir örnek. Ben yazarken babayı, kızlarının saçını arkadan okşarken hayal etmiştim. Onları kucağına almıyor veya önlerinde durup yollarını keserek okşamıyor saçlarını. Sadece arkadan destek veriyor. Fakat bu detaylar metinde yer almıyor. Ama çizim geldiğinde baba, kızların arkasında duruyordu. Anlayacağınız, Deniz kitabı birebir aklımdaki gibi çizdi.

 Peki siz yazarken nelere dikkat ettiniz?
Aslına bakarsanız yazarken tamamen içimden geldiği gibi yazdım. Hiçbir şeye dikkat etmedim, dikkat ederek büyüyü bozmadım. Fakat sonrasında, editoryal çalışması yapılırken ‘demek istediğim tam olarak anlaşılıyor mu?’ sorusunu sordum. Söylemek istediğimden fazlası veya azı olmasın metinde diye uğraştık.

Hayatın gülen yüzünü
göstermek hoşuma gidiyor

Bir annenin oğluna karşı özverili davranışını işliyorsunuz. Neden erkek çocukla bu konuyu ele aldınız?
Çünkü ödevim konusu anne-oğul ilişkisiydi. Kız evlat annesi veya erkek evlat annesini çok da farklı bulmuyorum açıkçası. Aşağı yukarı aynı şekilde sarıp sarmalıyoruz, sevip yüceltiyoruz, gerekli-gereksiz destekliyoruz, bazen boğuyoruz çocuklarımızı. Tabii ‘erkek evlat-anne ilişkisi’nin Oedipus’tan bu yana yazılagelen ve tüketilemeyen bir büyüsü var, o da ayrı. Belki de kız çocuklar/kadınlar daha özgür ruhlu. Bu yüzden kitabımın sonunda kahramanımın kızları babaannenin saçlarıyla ilgilenmiyorlar. Babaları başlarının arkasından onların saçlarını okşayarak sakinleştiriyor kızlarını ama onlar diledikleri zaman babalarını arkada bırakıp çekip gidebilirler. Kendi elleriyle yapışmıyorlar, kendilerini kelepçelemiyorlar bir rahatlama unsuruna. Ama tabii bu da benim önyargım. Belki de böyle değildir. Kız çocuklara, kadınlara biraz torpil geçtim galiba

Kitapta çocuğun her döneminde annesinin saçını okşadığını görüyoruz. Bu davranışla neyi simgelemek istediniz?
Saç burada bir bağımlılık unsuru. Bebeklerde bu çok sık rastlanan bir durum. Benim kızım süt emerken kulak mememi mıncıklayarak uykuya dalardı. Saç okşamayı daha sık duyuyorum. Bunlar büyüdükçe değişebiliyor. Bağımlılıklar, bir rahatlama unsuru olarak çocukların her an gündeminde. Kimisi ayıcığına bağımlı kimisi battaniyesine… Ben bu kitap aracılığıyla çocukların iç dünyasına ulaşabileceğimize inanıyorum. Bağımlılıklar ha deyince konuşulabilen, irdelenebilen zaaflar değil. Onlardan kurtulmak ağırdır, can acıtır. Oysa bu kitap aracılığıyla çocukların bağımlılıklarına ilişkin sohbetlere yelken açılabilir. Kitapta olduğu gibi bazen sorunla hayatta da kendiliğinden çözülüyor. Bazen hayat da böyle hoş numaralar çekiyor bize. Çocuklara hayatın bu gülen yüzünü göstermek hoşuma gidiyor. İlla her şey çalışıp çabalayarak, uğraşıp didinerek olmak zorunda değil. ‘Hayat zor olmak zorunda değil, kolay da olabilir’… Kitap, okuru bu ruh haline sokuyor.

Anneleri eleştirmek haddimi aşmak olur

Annenin sürekli tekrarladığı 'Sen benim bir tanecik oğlumsun, mutluluğun için ne gerekirse yaparım' sözü var. Bu sözle aslında annelerin çocuklarına bakış açısını mı özetlemek istediniz?
Ben bu kitapta bir durum tespiti yapıyorum. Çocuklarımıza “onların iyiliği için” bir takım destekler verirken düştüğümüz traji-komik durumu gözler önüne seriyorum. “Böyle bir bakış açısı var” demekten öte ben “böyle bir içgüdü var” demeyi tercih ederim. Esas olan bu içgüdüye rağmen anne olmayı başarabilmek. Çünkü içgüdülerimiz bunu söylerken, aklımız bambaşka şeyler söylüyor. Annenin özgürlüğü ve çocuğun özgürlüğü... Bu özgürlükle gelen mutluluk ve ruh sağlığı… İşte annelik bu çelişkiyle boğuşma ve dengeleme sanatı bence.

Çocuğun annesine düşkünlüğü, annenin de çocuğa düşkünlüğü... Anneler genellikle bebeklikten, çocuklarını böyle bir yaşama alıştırıyorlar ve Türk kültüründe bu durumla çok sık karşılaşıyoruz. Siz de bunu eleştirmek mi istediniz?
Kimisi bu durumu eleştirdiğimi kimisi taltif ettiğimi düşünüyor. Bu da bana yapmak istediğimi yapabildiğimi gösteriyor. Her iki uçta da okunabiliyorsa bu kitap, tarafsız yazılabilmiş demektir. Çünkü amacım durum tespiti yapmayı becermekti. Böylece bu konuya dikkat çekmek, ebeveynleri ve çocukları düşündürmek. Edebiyatın amacı düşündürmek. Bu kitabı okuyan çocuk veya yetişkin bu konuda biraz kafa yoruyorsa ne mutlu bana. Sonuçta ben de bir anneyim ve bu işin “doğrusu-yanlışı” olmadığını, anneliğin bin bilinmeyenli bir denklem olduğunu biliyorum. Bunu yapan anneleri eleştirmek haddimi aşmak olur.

Ama yine de kitabın sonunda annelik içgüdüsünün kutsallığına, koruyuculuğuna da değinmeden geçmemişsiniz...
Uzaktan yapılan bir koruyuculuktan korkmaya gerek görmüyorum. Güneydeki otellerimizde
dikkatimi çekiyor. Yabancı ailelerin çocukları sessiz sakin, kendi kendilerine eğleniyorlar. Aileler uzaktan gözlemliyor çocuklarını. Tehlikeli bir durum olursa sessizce kalkıp gidiyor çocuğunun yanına, uyarıyor veya destek veriyor. Türk aileler ise çok farklı. Anne-baba sürekli bir seslenme halinde çocuğuna; “Ali atlama, Veli dikkat et, vs.”. Çocuklar da “Anne bak, baba bak!” diyerek çığlıklar atıyor eğlenirken. Anne-babanın şahitliğinde deneyimlemek istiyor hayatı. Hayatı yalnız yaşamayı öğretmeliyiz çocuklarımıza. “Hayatı yalnız yaşa ama başın sıkışırsa benim arkanda olduğumu bil.” Vermemiz gereken mesaj bu olmalı.



Okurlarımla zaaflarımda buluşuyorum

Siz de bir annesiniz. Kendinizden de ilham aldığınız oldu mu?
Yazdığım her kitap biraz da kendimi sorgulama sürecim olarak ortaya çıkıyor.  Psikoloji okuduğum için sorun-çözüm ilişkisi ilgimi çekiyor. Sorun yaşadığım noktalarda bir öykü var benim için… Doğrusunun ne olduğunu bulamadığım konularda daha iyi yazıyorum sanki. Bence “Ben tam değilim, kusurluyum” duruşum hissediliyor yazdıklarımda ve bu samimi duruş okuru çekiyor benim kitaplarıma. İnsanlar zaaflarında buluşurlar… Ben de okurlarımla
zaaflarımda buluşuyorum